ANA SAYFA
GÜNDEM
SİYASET
EKONOMİ
MAGAZİN
EĞİTİM
SPOR
KÜLTÜR-SANAT
SAĞLIK
KÜNYE
İLETİŞİM

HER BİRİMİZ, HEPİMİZ… MUTASYONDAYIZ…

   
Hüseyin AKSAKAL - DÜNYA HALİ Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ

Covid 19… Koronavirüs…

Bir yıl önce Çin’in Wuhan kentinde başladı. Bir yıl içinde dünya genelinde 77,4 milyon insan bu virüse yakalandı. 1 milyon 700 bin kişi civarında can kaybı yaşandı.

Türkiye’de bu yazının yazıldığı ana kadar, resmi verilere göre 2 milyon 43 bin 704 vaka kaydedildi. Toplam can kaybı 18 bin 351 oldu.  İçinde yaşadığımız Karadeniz Ereğli’de gayrıresmi vaka sayıları 160’ın üstünde seyrediyor. İlçe bazında resmi rakam açıklaması yapılmadığından bu rakamın gerçek sayıları ne ölçüde temsil edebildiğini bilmiyoruz. Tıpkı, büyükşehir belediyelerinden gelen ölüm haberleri ile resmen açıklanan rakamlar arasındaki farkı nasıl değerlendireceğimizi bilmediğimiz gibi…

Salgın, şu sıralarda ilkinden çok daha şiddetli bir pik noktası civarında seyrediyor. Aralık ayında yaşamını kaybedenlerin sayısı inanılmaz. Aşı çalışmaları eli kulağında… Bugün, yarın, haftaya, gelecek ay… Umutla, sabırla, çaresizce, endişeyle bekliyoruz. Aşı konusunda kafaların karışık olduğunu ifade etmeye gerek yok.

 Ancak İngiltere kaynaklı haberlere göre virüs mutasyon geçiriyor. Bilim adamları, mutasyona rağmen gelecek aşıların etkili olacağında birleşiyor ama korku en hızlı yayılan salgın olduğundan burada da kafalar karışıyor. Bu bilimsel bir tartışma düzlemi ve neticeleri konusunda fikir yürütmek bu yazının konusu değil.

Mutasyon, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmeler olarak tarif ediliyor.

***

Virüs mutasyon geçiriyor.  Belki herkes farkında değil ama, birey olarak, toplum olarak, her biri bir diğerine çeşitli bağlarla bağlı büyük insanlık ailesi olarak da mutasyon geçiriyoruz. Çünkü gerçekten de ülkeler, toplumlar da birer canlı varlık gibi doğar, büyür, gelişir; zamanın şartları değiştikçe, yeni bakış açıları, yeni özlemler, yeni bir gelecek vizyonu ortaya çıkar.  Değişmeyen tek şey değişimin kendisi değil midir? Değişimi en hızlı tetikleyen şey ise korkudur.

Değişiyoruz… Salgını kabullenme, reddetme, ona direnme biçimlerimiz de değişiyor. Bize gelmez denildi, gelince, bizim memlekete gelmez, bizim mahalleye gelmez avuntularını bıraktık; bizim apartmana geldi mi, bizim eve nasıl gelir, nasıl korunuruz, hangi akraba, hangi komşu bu illete yakalandı,  nerelerden uzak duracağız diye düşünüyoruz. Sağlıkçılar dışında kimsenin maske takmasına gerek yok noktasından, geçtim zorunlu olarak maske takmayı, çift maske ile takmanın olağan karşılandığı bir döneme geldik.

Maske konusu ilginç bir konu… Daha bir yıl önce, yolda görülen maskeli kişilerin süfli niyetleri sorgulanırdı. Bu kişilerin gizlenecek bir niyeti olduğu, banka soyacağı filan akla gelir, potansiyel suçlu görülürlerdi. Bugün sokakta maskesiz dolaşan birini gördüğümüzde, devlete, millete, insanlığa karşı suç işleyen kötü niyetli kişiler olarak algılamaya alıştık.

Benzeri bir sosyal örgü içinde bulunduğu halde, o sosyal birim içinde gerçekleşen etkinliklere katılmayanlar, düğünlere, cenazelere uğramayan akraba ve komşular kimi zaman sosyal kınamaların ekseninde yer alır, hiç değilse müstehzi bakışlara maruz kalıyordu. Şimdi akrabasını ziyarete gidenlerin, “Gerektiğinden yakın” selamlaşanların, birinci dereceden yakını olmadığı kişileri düğününe derneğine, cenazesine gidenlerin sosyal sorumluluk seviyesini sorguluyoruz.

***

Esnaf, daha bir yıl önce, işini nasıl büyüteceğini, daha fazla müşteriye nasıl ulaşacağını, nasıl daha fazla kar edeceğini düşüyordu. Bugün ise kirasını, stopajını, primini, maaşlarını nasıl ödeyebileceğini düşünüyor. Her türlü beklenti, en dar yaşamsal alanlara sıkışmaya, dahası bu  durum normalleşmeye başlıyor.  Büyük endüstriyel hamleleri konuşurken, birdenbire en temel yaşamsal ihtiyaçların üretim ve lojistiğinin her şeyden önemli olduğu bir dünyanın eşiğine doğru ilerliyoruz.

Hediyeli alışkanlıklarımızın son kurbanı Öğretmenler günü oldu. Bu hediyeli günler tabi kapitalizmin ürettiği yeni ahlakın bir köşe taşını oluşturuyordu. Anneler günü, sevgililer günü, nişan, evlilik yıldönümleri, doğum günleri falan… Şimdi uzaktan bakıp “Kutlu olsun” demek yeterli kabul ediliyor.

Düşünce zinciri böyle devam edince akla binbir türlü soru geliyor.  İki asırdır bildiğimiz dünyanın büyük bölümünde kendi kurallarını koyan, nice savaş, kıtlık, afet dönemlerinde yeni baştan kendini üreten ve sürekli ihtiyaç skalasını genişleten; ideolojik, felsefi, inanca dayalı diğer alternatifleri birer birer devreden çıkaran kapitalist sistem, böyle bir pandemi döneminde kendini yeniden üretmekte zorlanıyor. Çözüm, insanlığın ortak tehditlerle yüzleşmesini mümkün kılabilecek radikal bir dönüşümden mi geçiyor diye geliyor akla.

Aynı başarı kar diyalektiğinin temelindeki bireycilik, daha önce görülmemiş türden bir toplumculuk biçimine mi evriliyor?  Salgını hakkından hep beraber gelinebileceğine ilişkin her geçen gün güç kazanan kanaat, işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, her an canımızı acıtan ama bir şaman, bir büyücü  tavrıyla “Lanetlemek” dışında elimizden bir şey gelmeyen her türden şiddeti de çözmenin anahtarını sunuyor,  daha cesur bir dünyanın, yepyeni bir dönemin eşiğini aralıyor olabilir mi?

 Geçen  sene, pandemi tehdidi altında olmadığımız kış eşiklerinde hiç akla hayale gelmeyen düşünceler bunlar.

***

Her şey yaşanıp bittiğinde, salgın tarih kitaplarında bir sayfaya, hafızada silik bir hatıraya dönüştüğünde, içinde yaşadığımız günlerden kalma bazı alışkanlıklarımız, davranış modellerimiz; belki yeni sosyal sistemlerimiz, ekonomik anlayışlarımız, sağlık yaklaşımlarımız falan da olacak.   Kızılderili özdeyişlerine ilginin son dönemde bu kadar artması bir yerde bunu gösteriyor.

Şuraya yazıyorum: en nihayetinde geriye dönüp de baktığımızda, en büyük mutasyonu virüslerin değil, insanoğlunun, toplumun ve koca bir anakaraya bağlı bir çakıl tanesi olan sizin, bizim, hepimizin  geçirdiğini göreceğiz.

Şu anda bilmediğimiz, iyimser mi kötümser mi olmamız gerektiği… Yine de kriz ortamlarının yeni bir düzenin habercisi, ne kadar karanlık olursa olsun, her gecenin bir sabahı olduğuna, eğer hepimizi birden yok etmeyecekse, her musibetin büyük insanlık ailesini daha  güçlü kılacağına yönelik umut hep var…



YORUMLAR

Muzaffer | 29 Aralık 2020
Basarilar dayi oglu .


Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ Tarafından Yazılan Son Yazılar

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?


Her sene 24 Temmuz’da basın mensupları için kutlama mesajları yayınlanır. Adı üstünde Basın Bayramı ya… Gelec... Devamını oku >>

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE BİR EREĞLİ…


Gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada, realitenin ne olduğundan ziyade, kimin haklı olduğu veya kimin neye sahip olduğu, neye s... Devamını oku >>

GEÇEN HAFTA, BU HAFTA


İçimden hiç yazı yazmak gelmiyor…  Daha doğrusu ne yazsam yetersiz olacağını bildiğimden, klavyemden utanıyor, be... Devamını oku >>

BEKLEYEREK DEĞİL, ÇALIŞARAK…


Karadeniz Ereğli yeni yıla okulda akran zorbalığının bir örneğini konuşarak girdi. Bir meslek lisesinde dört öğrenci, eng... Devamını oku >>

İL OLMA TALEBİ YA DA EREĞLİ’YE SAĞIR OLMAK…


2020 Aralık ayında, neredeyse tam iki yıl önce bu konuyu yine yazmışım. “Karadeniz Ereğli, taleplerini merkezi idareye aktarm... Devamını oku >>

KÖŞE YAZARLARI

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?
EREĞLİ ‘’DİNAMİKLERİ’’ ZAYIF
Nöbetçi Eczaneler

PİYASALAR

32,4504
34,8290
2.441,87

KDZ.EREĞLİ'DE HAVA DURUMU

parçalı az bulutlu
parçalı az bulutlu 12o

SON YORUMLAR