ANA SAYFA
GÜNDEM
SİYASET
EKONOMİ
MAGAZİN
EĞİTİM
SPOR
KÜLTÜR-SANAT
SAĞLIK
KÜNYE
İLETİŞİM

ÇEVRE Mİ DEDİNİZ? CİDDİ Mİ?

   
Hüseyin AKSAKAL - DÜNYA HALİ Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ

Marmara Denizi’nde deniz salyasının yaygınlık kazanmasıyla birlikte, başka zaman başarı-kar diyalektiğinin geniş gölgesi altında şafak sayan çevre sorunları gündemde ilk sıralara yükseldi. Tabiri caizse artık herkes çevreci… Meğer memlekette ne kadar çevreci olduğunu bilmiyormuşuz!

Bizde işler böyledir. Her yer günlük güneşlik, insanlar işinde gücündeyken, televizyonlardaki dizilerde hangi karakterin, hangi yanlış anlama sonucu eşinden, sevgilisinden ayrıldığını düşünen insanlar, bir sel, deprem, fırtına veya herhangi bir türden doğal afet söz konusu olduğunda, sanki tüm sorumlular başkasıymış gibi, birer dava insanına dönüşür.

Bu dava insanlığının ömrü maalesef kelebeğin ömründen daha uzun değildir. Yüzlerce kişinin öldüğü bir depremde,  binaların zayıflığından, müteahhitlerin kötü niyetinden, ustaların yetersizliğinden dem vuran kişiler, bir hafta geçtiğinde, yine reklamlardan, dizilerden, günlük siyasetin hayhuylarından oluşan eski gündemlerine geri döner. Bu değişmez bir şablondur ve tüm tabii afetler için uygulanabilir.

Sorunu çözmekle yükümlü görülenler ise günü kurtarma telaşı içinde bir iki toplantı, göstermelik bir iki etkinlik yaparlar. Bir süre, kararlılıkla sorunun üstüne gideceklerine inanırsınız, sonra her şey, bir sonraki sıkıntıda yeniden dağarcıktan çıkarılacağı güne kadar yeni bir unutuluş çöplüğünde beklemeye bırakılır.

Çevre meselesi ile ilgili—ve başka bir sürü konuda—bu sakat yaklaşım; insanı, kentsel yaşamı ve bireyi,  tüketim toplumunun dayattığı ihtiyaçları ve bunun karşılığında kar elde etmeyi vazeden kapitalist anlayıştan kaynaklanır.

***

Bu hipotezi izah için çok uzağa gitmeye gerek yok.  Çok değil, kırk yıl önce, hasbelkader orman köylüsü olan Karadeniz Ereğlisi’nin köylerinde yaşayanlar, belki biraz bilmeyerek ve istemeyerek de olsa doğayla uyum içindeydi. Evlerin alt katları hayvanların ikametine ayrılıyordu ve ihtiyaçların büyük bölümü ormanda doğal olarak yetişen ürünlerden karşılanabiliyordu. Yabani çilekler, kestane, kuzukulağı, on çeşitten fazla doğal mantar türünü sofralarına koyan bir yaşam biçimi vardı.  O günlerde, orman koruma memurları, kışlık odununu ormandan temin eden köylülerle—işi abartan köylülere karşı kendilerine verilen yasal görevi yerine getirerek—köşe kapmaca oynardı. Köylüler için en değerli ağaç, gürgen, meşe ve kestaneydi ve Batı Karadeniz, bu türlerin beşiği gibiydi, insanı da bu türlerle birlikte yaşamayı bilen bir kültür oluşturmuştu.

Sonra ne oldu?

Bir gün, muhtemelen çevre illerde içtimadaki askerler gibi sıra sıra duran çam ağaçlarını gören modernist bir kamu yetkilisinin kaprisinden olacak, bazı bölgelerde uzun ömürlü ve yangına dayanıklı—hem zor tutuşurlar, hem de hızlı yanmazlar—bu türlerin yerine çam ağaçları koymaya karar verildi. Köylülerin ormandan topladığı mantarların pazara inmesine zabıta eliyle engel olundu.  Kestane toplamak için para ödeyerek izin alma zorunluluğu getirildi. Orman köylerinde yaygın olan hayvancılık da meralar ve köyler arasına önce iki şeritli, sonra da bölünmüş karayolu geçirmek suretiyle aşılmaz bir engel konuldu. Bugün neredeyse on kişiden sekizinin hayalini kurduğu köy yaşamı, televizyonların borazanlığını yaptığı şaşaalı kent yaşamına kurban edildi.  

Ormanla birlikte yaşamayı bilenler bir nesil geride kaldı. Elimize geçen, bir nesil önce, doğayla iç içe büyüyenlerin, çocuklarını kendi başına ormanlık bir alanın kıyısına bırakmaya bile korkması oldu. Şehir hayatını götürmeye çabaladığınız köyler bugün neredeyse boş ve tarım ürünlerinin fiyatlarından—başka bir şehir merkezci bakış—şikâyetler ayyuka çıkmış durumda.

Bu kafayla çevreci olacağız yani! Ciddi misiniz siz?

***

Son günlerde, dalgakıranlar, mendirekler vesaire ile ticarileştirilmiş, kurumsallaştırılmış ve sahiplik duygusuna nesne olmuş küçük deniz parçalarında, çevre ve yeşil diye bildiğimiz şehir içi parklarındaki çöpleri temizleme çalışmaları, çevre faaliyetinden sayılmaya başlandı.  Bu yeni çevrecilik anlayışında, plajlar, şehirlerin doldurduğu deniz alanlarında göze görülen bir problem olmadığı sürece bir sorun yok.

Nüfus arttıkça yeni yerleşim alanları açılıyor, ihtiyaçlar büyüyor; karşılığında tarım alanları, ormanlık bölgeler marjinalleşiyor, ihtiyaçların karşılanabileceği kaynaklar azalıyor. Dahası iklimler değişiyor, insan ufak tefek iklim değişikliklerine teknolojisiyle karşı koyabiliyor ama çeşitli bitkilerin varlığını sürdürmesi için taşıyıcı görevi yapan balarılarının veya deryanın, ummanın hayatı olan yosunların bu sürece dayanamayacağı bir günün geleceğini biliyor olsak da yakın tehdit olarak görülmediğinden bilmezden geliyoruz. Türlerin yok oluşu, bir domino etkisiyle gerçekleşir, bir kez zincirin halkası koparsa, zincirin ucundan çekmek bir şeye yaramaz. Elinize tek geçen sırtüstü düşmek olur.

Yanisi, çevre meselesi hayvanat bahçesinde, şehir parkında, limanın içinde veya marinalarda çözülecek işlerden değildir. Bütün olarak bir gezegenin varoluş mücadelesidir. İnsan bu mücadelede doğru bir noktada yer almayı başaramazsa, kendi varoluşunu da sıkıntıya sokar; iş işten geçtiğinde, doğa insansız olarak yoluna devam etmenin yolunu bulur ama insanın doğa olmadan yoluna devam etmesinin imkânı ve ihtimali yok.

Marmara Denizi’nin insanın bencilliğine, para hırsına, başarı-kar diyalektiğine kurban edilişinin ardından gündeme gelen temizleme çalışmaları, önlem paketleri filan iyi, hoş.

Fakat asıl gerekli olanın, kendisi de doğanın parçası olan insanın, tüm evren ve doğa içinde yerinin, hakları ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması olduğu, pansuman tedbirlerle yapılan çevreciliğin—bunlar da yapılmalı, çünkü sorunun ufak da olsa bir kısmı budur— karşımızdaki büyük problemi çözemeyeceği fikrindeyim.



YORUMLAR


Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ Tarafından Yazılan Son Yazılar

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?


Her sene 24 Temmuz’da basın mensupları için kutlama mesajları yayınlanır. Adı üstünde Basın Bayramı ya… Gelec... Devamını oku >>

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE BİR EREĞLİ…


Gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada, realitenin ne olduğundan ziyade, kimin haklı olduğu veya kimin neye sahip olduğu, neye s... Devamını oku >>

GEÇEN HAFTA, BU HAFTA


İçimden hiç yazı yazmak gelmiyor…  Daha doğrusu ne yazsam yetersiz olacağını bildiğimden, klavyemden utanıyor, be... Devamını oku >>

BEKLEYEREK DEĞİL, ÇALIŞARAK…


Karadeniz Ereğli yeni yıla okulda akran zorbalığının bir örneğini konuşarak girdi. Bir meslek lisesinde dört öğrenci, eng... Devamını oku >>

İL OLMA TALEBİ YA DA EREĞLİ’YE SAĞIR OLMAK…


2020 Aralık ayında, neredeyse tam iki yıl önce bu konuyu yine yazmışım. “Karadeniz Ereğli, taleplerini merkezi idareye aktarm... Devamını oku >>

KÖŞE YAZARLARI

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?
EREĞLİ ‘’DİNAMİKLERİ’’ ZAYIF
Nöbetçi Eczaneler

PİYASALAR

32,4504
34,8290
2.441,87

KDZ.EREĞLİ'DE HAVA DURUMU

kapalı
kapalı 12o

SON YORUMLAR