İNSANA GEBE ZONGULDAK, ALTIN MI DOĞURACAK?
Festivalin birinde Ereğli insanınının kalbine Halil Posbıyık sayesinde nakşolan rahmetli Michael Jackson’un Earth Song şarkısında dediği
“
Gün ışığına ne oldu? Yağmura ne oldu? Ölen tarlalara ne oldu?
Fark etmeyi bıraktın mı ağlayan doğayı, gözyaşı döken sahilleri?
Biz dünyaya ne yaptık? Çiçek açan tarlalara ne oldu?
”
sözlerini hatırlatarak yazmaya başlamak istedim…
*
Maden konusunda yetersiz ama ‘insan’ dendi mi münevver halimle yazmaya başladığım bu yazımın konusu Zonguldak’ta altın aramaktır.
*
Enerji Bakanlığı Maden Arama Müdürlüğü, maden aramak için ön onay alan firmalar diye Mayıs ayında liste yayımladı. Listede Akçakoca, Zonguldak, Devrek ve Alaplı vardı. Buralarda maden aranabilir demekti. Valilik ve Kaymakamlıklara bu yazı gelmiş olmalı, muhtarların haberi yok!
Bu şehirlere maden arama ruhsatı verildi, işletme ruhsatı için başvuru yapılmadı. Yani; dördüncü gurupta yer alan madenleri (altın, bakır, manganez ve çinko) 'arama dönemi' için ruhsat işi tamamdı. Maden çıkarmaya değecek kadarsa eğer işletme ruhsatı da o zaman alınacak.
*
Madenleri aramak için başvuran bir firma var, MAVERA diye bir firma. Daha önce hiç maden aramamış. Eski bir firma ama maden çıkartma tecrübesi yok. Taşocağı firması. Bir sürü iş kolları da var, işleri çakıl-makıl…
Bu firma, Zonguldak’ta, toplam 35 bin 110 dönüm alanda altın arayacak. Başka bir deyişle 4 bin 917 tane futbol sahası kadar alanda!
*
Yerleşim alanlarına yakın olduğu için ÇED süreci işleyecek(!). Maden aranacak alan, muhtemelen köylerin bir kısmını da kaplıyor. Muhtemelen diyorum elimizde belirlenen alana ilişkin bir harita yok.
ÇED demişken bu da ayrı bir muamma. 2017’de Maden Kanunu değiştirdiler. Eskiden, maden arama ruhsatları verildiği zaman ÇED yani Çevresel Etki Değerlendirme raporu istenirdi. Firma halkı bilgilendirmek zorundaydı. ÇED, 2017’den sonra kaldırıldı; işletme ruhsatı verileceği zaman Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne resen bırakıldı. Müdürlük, ÇED olmaksızın ruhsat iznini isterse verir istemez vermez, onlara kalmış…
*
Maden Teknik Arama diye Devletin kurumu var. İşin usulünü, yöntemini bilir. Nerede maden aranıp aranmayacağını da bilir.
Alaplı’da, maden aranacak alanın bitişiğinde Düzce’ye bağlı doğal tabiat alanı var. Koruma altında bir alan. Bal ormanları var. Bilmem bilir misiniz; bal ormanı yakınından gürültülü araba ile geçmek bile yasaktır. Kanunen böyle. Arıları huzursuz edip dağıtamazsınız…
Haliyle o bölgede, madencilik faaliyetleri de kanunen yasak.
MTA yani Devlet, yanlış bilmiyorsam maden arama faaliyetini özel bir firmaya veriyor. Firmanın 2 yıl süresi var, buldun buldun! Diyelim ki özel şirket maden varlığına rastladı, hemen maden çıkartma ve işletme hakkı elde ediyor. Ondan başkası oraya gelip madeni çıkartamıyor. Bunun adına ‘Buldum Hakkı’ deniyor. ‘Madeni ben buldum’ diyor ve istediği bir süre sonra madeni çıkartıyor!
*
Güle oynaya alınan bir kararla, falan yerde altın madeni aranacak haberini bugüne kadar hiç duymadım.
Madenci firma ‘altın çıkaracağım’ demiş; yasa halk sağlığına göre dizayn edilmiş, yöre halkı da buna destek vermiş; vurmuş kepçeyi firma dağa-taşa ve çıkmış altın gün yüzüne. Böylesini de hiç duymadım. Hep bir kaos, hep bir direniş…
Nerede kıymetli maden arama faaliyeti vardıysa, ya da güzelim dağda yol açma işi peyda olsa, orada mutlaka eylem duydum. Köylünün kurduğu barikatı, çevrecilerin direnişini, itiş-kakışı duydum.
Samistal Yaylası’ndaki Yeşil Yol’un Rabia ninesi aklıma geldi. Köylünün ‘ağaçlarıma dokunmada’ dediği direniş sırasında ne demişti Rize Valisine; “biz çapulcuysak sen nesin, gözün kör olsun vali gibi. Sen sandalyede oturmuşsun, biz buraların hamurunda yoğrulmuşuz. Vali, kaymakam kimdir? Ben halkım. Devlet kimdir? Devlet bizim sayemizde devlettir.” Kendini paralamıştı ey gidi Rabia Özcan…
*
Zonguldak da bugünlerde direnişe gebe gibi! Bu bahsedilen maden arama alanı, balta girmemiş ormanlar. Hiç sondaj yapmadan bile(!) maden aramaya başlasanız; en azından bir kamyonun geçebileceği kadar yollar açmalısınız. Bu da, orman içinde yaklaşık 20 kilometre yol açmak demek. Bu aşamada bile binlerce ağacın kesilmesinden bahsediliyor. Gerisin varın siz düşünün!
*
Altın aranacak iddiaları Zonguldak’ı hareketlendirmeye yetti. Çevreciler, olayı etraflıca araştırmaya başladı. Aktivistler, bölgede yaşayanları bilgilendirmeye başladı. Gönülleler öne atılmaya hazır. Köylülerin tamamı bu işe cepheden karşı...
Zonguldak’ta yapılacağı öne sürülen metalik madencilik faaliyetinin çok büyük iki alanı kapsadığından bahsediliyor. 3511 hektarlık toplam arama alanı!
Alaplı-Zonguldak Fındıklı Beldesi Köyü 1774 hektarlık alan.
Devrek-Zonguldak Ahmetoğlu Belde Köyü 1737 hektar alan. Eyvah! E ne olacak şimdi?
*
Soru şu: bölgemize zararı olur mu?
Akçakoca içme suyunu sağlayan Sarıyayla Barajı var. Maden arama alanı, bu barajın 700 metre yanında! Bakın; hiç siyanür kazası olmasa bile ufak tefek sızıntısı olması durumunda Akçakoca susuz kalabilir!
Alaplı’yı kapsayan alanın sınırı ise Alaplı Plajı’na 3 kilometre. Komşusunda, Düzce Tabiat alanının bitişiğinde... İnsanların fındık tarlalarının bir kısmı da maden alanının içinda kalıyor.
Dedim ya ‘altın arama alanını gösteren’ harita elimizde yok. Ancak bölgenin genel haritasına bakıldığında; 22 bin hektarlık bir alan var. Kasımlı köyüne su sağlanan DSİ’nin yaptığı barajı var. İrili ufaklı göletler, küçük küçük dereler ve ırmaklar var. Maden firması, buralarda suyu mu kullanacak? Öyle ya su madencilikte şart!
Burada ki ormanlar doğa harikası ormanlar. Karadeniz genelinde nemi en düşük ve havasını en temiz olan yerleri buralar. Çok özel bir bölge yani.
*
Çetin Yılmaz’ı hiç duydunuz mu? Ereğli’de yaşayan çevre aktivistidir. En son ERDEMİR Plajı’nda gerçekleştirdikleri ‘kıyı-kenar çizgisi’ eyleminin sözcüsüydü. ERDEMİR Plajı’nın Milli Emlak Müdürlüğü’ne devredildiği 2019 yılıydı. Çetin Yılmaz, Ereğli ve Alaplı arasında deniz ile kara arasındaki 50 metrelik kısmın halka ait olduğunu söylemişti.
Ertesi yıl da Zonguldak, Ereğli, Kandilli ve Terzi Köyü arasında bulunan alanda silis kumu çıkarma çalışmaları başlamıştı. Yılmaz yine ön plandaydı. Altın madeni çıkarılma yöntemi ile aynı sürecin işlediğini bas bas bağıran Yılmaz, su ve canlılar için tehlikeli kimyasallar kullanıldığını, binlerce ağacın kesildiğini/kesileceğini haykırmıştı.
*
En son; daha yeni, Yılmaz’ın başı çektiği Ereğli ve Alaplı Çevre gönüllüleri; Alaplı’da muhtarlar, sivil toplum örgütleri ve halkın katılımı ile toplantı yaptılar. Her kesime duyurusu önceden yapılmış. AK Parti temsilcinin olmadığı toplantıya CHP, MHP ve ticaret odası temsilcileri katılmış.
Yılmaz, MEVERA isimli maden şirketinin Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı’ya sınır olan Akçakoca’nın birçok köyünü kapsayan 1774 hektar ormanlık alanda altın aramak için ruhsat aldığını söylüyor. Çevreciler, firmayı protesto etme kararı alıyor. 21 Eylül’de maden sahsında buluşmak için sözleşiyorlar.
Bakalım neler olacak?
*
Halk ve çevreciler; peki niçin bu kadar mücadele ediyorlar-edecekler? Öyle ya itiş-kakış, aç-susuz nöbetler, biber gazları, hukuk çabaları…
Masum gözle baktığınızda; yer altındaki tonlarca altını yeryüzüne çıkartacaklar. Varsa…
Altın, bir şekilde ekonomiye kazandırılacak! Öyle ya…
Bana göre pek öyle değil. Elbette madenler ülkenin yadsınamaz gerçekleri.
Ama bunun ön araştırmaları var, ÇED’i var. Ne getiriri ne götürürü var. Bir yandan ekonomi yani para; diğer yandan insan yani ülkeyi ülke yapan temel yapı. İnsan nesli sağlıkla yaşayacak ki coğrafya ayakta kalacak.
Para ve insan arasındaki yaman çelişki… Yer altındaki, yer üstündekinden daha mı değerli?
*
Bu işin adına Metalik madencilik deniyor. Altın, gümüş… Bu madenleri bulup çıkarma işi birçok süreci gerektiriyor.
Arazi tahribatları oluyor bir kere. Altının çıkartılması sırasında yüksek miktarda su gerekiyor mesela. Kuraklık, kirlilik derken e zaten mevcut su varlıklarımız tehlikedeyken…
Üstüne bir de siyanür ve sülfürik asit devreye girecek; canlı yaşamını ara ki bulasın!
Ormanlar… Meralar… Tarımsal üretim… Ya biyolojik çeşitlilik!
Yahu biyoçeşitlilik azalırsa; altını boynuna asacak nesil kalacak mı bakalım!
*
Zekası yeni filizlenen küçük bir çocuğa anlatırcasına anlatmak gerekirse; yapıyı bozarsanız çökersiniz. Çiçek olmazsa arı, arı olmazsa meyve olmaz. Kuş-sincap olmazsa ağaç, ağaç olmazsa diğer canlılar olmaz. Küçük canlılar ölürse balık olmaz. Biyoçeşitliliği kule düşün; kule yıkılırsa altında kalırız.
Bitmediiii…
Buharına bile maruz kaldığında gözünü, burnunu, akciğerlerini tahriş edecek sülfürik asit var! Altın ararken kullanıyor... Bu asit, daha yüksek seviyelerde akciğerlerde sıvı birikmesine de neden oluyor.
Peki Siyanür? Altın, alkali koşullarda seyreltik siyanür çözeltisinde çözündürülüyor. Sen de duydun değil mi siyanürü? Toprağa, suya, havaya karışırsa; altını işte o zaman sokarsın yastığının altına!
Demem o ki: bir yanda para diğer yanda hava.
Bir yanda insan, diğer yanda insan varsa var olan ekonomi…
*
Yine Jackson’ın Yeryüzü Şarkısındaki şu sözleri ile tamamlamak isterim:
“
Tüm hayallere ne oldu?
Fark etmeyi bıraktın mı savaşta ölen çocukları,
Fark etmeyi bıraktın mı ağlayan doğayı,
Denizlere ne oldu?
Gökyüzü çöküyor, nefes bile alamıyorum,
O gezegenimizin rahmeti.
Hayvanlara ne oldu?
Alemleri toza çevirdik. Denizleri mahvediyoruz.
Orman katliamlarına ne dersin?
Yalvarmamıza rağmen yakılan Filistin'e ne oldu?
”
YORUMLAR
Şafak NEGÜZEL MESELENİN HALLİ Tarafından Yazılan Son Yazılar
“DEVLET SOYULUYOR VATANDAŞ KAZIKLANIYOR”!
12.8.2024 11:26 4299Yolsuzluk iddiasının özeti: Mesela ben hastanede çalışıyorum (teknisyen). Sen damak diş taktırmak için hastaneye... Devamını oku >>
AMA HEPİNİZ SESLİ’YDİNİZ EVRİM HANIM! AÇ KAPIYI VEYSEL EFENDİ, BALBALOĞLU GELDİ!
24.7.2024 17:14 2506Evrim Balbaloğlu; Karadeniz Ereğli’nin hem doktoru, hem kadın siyasetçisi. İYİ Parti’nin 28. Dönem Zonguldak millet... Devamını oku >>