ANA SAYFA
GÜNDEM
SİYASET
EKONOMİ
MAGAZİN
EĞİTİM
SPOR
KÜLTÜR-SANAT
SAĞLIK
KÜNYE
İLETİŞİM

NASIL BU HALE GELDİK?

   
Hüseyin AKSAKAL - DÜNYA HALİ Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ

Okul çağında bir çocuk, her akşam düzenli olarak Bankanın yanına geliyor, elindeki Melodika adı verilen hem nefesli, hem klavyeli bir çalgıyla Edip Akbayram’ın seslendirdiği bir şarkının nakaratını çalıyor:

“Gelecektin gelmez oldun-Halimi hiç sormaz oldun”

Önünde bir mendil… Gelen geçenin üç beş kuruş atmasını bekliyor. Hava soğuk, belli ki üşüyor.  Belli ki bir roman… Hani polis telsizlerinden “Esmer vatandaş” diye geçen kişilerin çocuklarından… Dileniyor… İnsan topladığı parayı ne yapacağını sormaya korkuyor. Ya herkesin mutlu olmadığı bir dünyada, kimsenin mutlu olmaya hakkı olmadığını insanın yüzüne vurursa diye…

Belki gerçekten müziği sevdiğinden veya ne bileyim, gelip geçenin dikkatini çekmek için falan değil de üşümemek için çalıyor… Belki var olduğuna kendisini veya onu görmemek için başlarını çevirenleri ikna etmek için, hiç halini, hatırını sormayanlara isyanını dile getirmek için basıyor tuşlara. Kim bilir?

İlk dürtünüz, başınızı çevirme isteği… Fakat trajik cazibesi o kadar etkili ki başınızı çevirmenize engel oluyor. Yüzünüze vuruyor:

“Halimi hiç sormaz oldun.”

HAYATIN İÇİNDE MAHPUS OLMAK

Şafak Negüzel’in haberi… 16 yaşında bir çocuk Şanlıurfa’dan gelmiş, , Çekçek tabir edilen büyükçe bir el arabasını bir konteynırdan öbürüne, dükkânların önlerine bıraktığı akşam atıklarının önüne çekerek plastik kasa ve kağıt topluyor.   Ağabeyi toplanan atıkları Düzce’de satacak, Urfa’daki ailelerine para yollayacaklar.

Böyle bir hayat zor değil çocukluğunu yaşayabiliyor mu? Cevaplıyor:

Boş ver çocukluğu. Ben ne yapacağım çocukluğu. Hayat zaten bir zindan.”

Kendinizi, mutsuzluk zindanına mahpus talihsizlerin gardiyanı gibi hissediyorsunuz. Yok söyleyecek bir şey… Tezahürün altını kazıdığınızda ortaya çıkacak gerçekten korktuğunuz için, gerçekte içinize demirden bir top gibi oturan hüznün, o zindanı hayatının gerçeği olarak kabul eden o çocuğa duyduğunuz merhametten değil, kendi çocuklarınızın da verili hayatın dışındaki bir zindana hapis kalabileceğinden  korkuyor olmanızdan geldiğini bildiğiniz için… Yok, söyleyecek bir şey yok…

“Hayat zaten bir zindan.”

ŞU MUHTEŞEM AYMAZLIĞIMIZ

Bir trafik ışığında dururken, üzgün yüzlü bir çocuk elindeki kağıt mendil paketlerini satmak için aracınıza yanaştığında, içinde milyonlarca liranın el değiştirdiği o bankanın yanındaki soğuk kaldırım taşlarına oturan çocuğun, önüne atılacak bozuk paralar için çaldığı ezgileri işittiğinizde veya çekçekini sürükleyerek Urfa’daki ailesine kavuşmanın hayaliyle yorgun argın ilerleyen o toplayıcı çocuğu gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?

Kiminiz “onlar aslında zengin, alıştıkları için böyle yapıyorlar” şeklinde yalan-yanlış bir saptırma mekanizmasına, kiminiz, bunun cari hukuk ve sosyal düzeni ihlal eden bir suç olduğuna ve engellenmesi gerektiğine, nezih vatandaşların bu kişilerin iğfalinden korunması gerekliliğine, belki daha bin bir türlü riyakârlığın ardına sığınmaya çalışıyor. Çoğunuz, bir çocuğun çaresizliğine çare olmanın, başka bir çok çaresizliğin var olacağı gerçeğini değiştirmeyeceği kanaatinin yol açtığı bir boş vermişlik limanına sığınıyorsunuz.  Belki de birçoğunuz onları toplum dediğiniz sürüdeki kara koyunlar olarak yaftalamayı, onları aynı sosyal düzenin eşit üyeleri olarak görmeye yeğ tutuyor.

Ama hepiniz biliyorsunuz ki, onları ya “tedavi veya imha” etmek suretiyle gözünüzün önünden kaldırmasını istediğiniz, belli ölçülerde beğendiğiniz veya beğenmediğiniz bu güzel, bu muhteşem düzenin, bu büyük mekanizmanın ta kendisinin eseri onlar.  Zihniniz, falanca aktrisin yeni renk fondötenini, televizyondaki aptallık seviyesinde niteliklerin yarıştırıldığı programlardaki yarışmacıların saçmalıklarını, falanca siyasinin filanca siyasi rakibine höthötlenmesini, aldığınız ürünün yaklaşan son kullanma tarihini görmeye daha yatkın, daha elverişli. Bunları düşünmeyi, gerçek mahrumiyetleri sorgulamaktan, onları ortadan kaldırmak için yapılması gerekenleri düşünmekten daha kolay buluyoruz hepimiz.

Bu yüzden o çocuk o soğuk kaldırımın üstünde melodika çalıyor, çocukluk-gençlik arasındaki hayat zindanında hapis kalan o çocuk çekçekini çekmeyi sürdürüyor ve o mendil paketini satmak için aracınıza yaklaşan o çocuğun yüzündeki hüzün hiç eksilmiyor.

Biz de kimsenin sürünün kara koyununun olduğundan daha mutlu olamayacağını bilmezden geldiğimiz, başkalarının mutsuzluğundan gizli bir sevinç devşirmeye çalıştığımız için, hep aradığımız o güzel, huzur dolu özgür cennet yerine, bir mahpusluk duygusu içinde buluyoruz kendimizi.

Sahi biz bu hale nasıl geldik?



YORUMLAR

Ergun GÜLMEZ | 25 Kasım 2020
Sayın Aksakal, eline yüreğine sağlık.


Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ Tarafından Yazılan Son Yazılar

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?


Her sene 24 Temmuz’da basın mensupları için kutlama mesajları yayınlanır. Adı üstünde Basın Bayramı ya… Gelec... Devamını oku >>

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE BİR EREĞLİ…


Gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada, realitenin ne olduğundan ziyade, kimin haklı olduğu veya kimin neye sahip olduğu, neye s... Devamını oku >>

GEÇEN HAFTA, BU HAFTA


İçimden hiç yazı yazmak gelmiyor…  Daha doğrusu ne yazsam yetersiz olacağını bildiğimden, klavyemden utanıyor, be... Devamını oku >>

BEKLEYEREK DEĞİL, ÇALIŞARAK…


Karadeniz Ereğli yeni yıla okulda akran zorbalığının bir örneğini konuşarak girdi. Bir meslek lisesinde dört öğrenci, eng... Devamını oku >>

İL OLMA TALEBİ YA DA EREĞLİ’YE SAĞIR OLMAK…


2020 Aralık ayında, neredeyse tam iki yıl önce bu konuyu yine yazmışım. “Karadeniz Ereğli, taleplerini merkezi idareye aktarm... Devamını oku >>

KÖŞE YAZARLARI

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?
EREĞLİ ‘’DİNAMİKLERİ’’ ZAYIF
Nöbetçi Eczaneler

PİYASALAR

32,3764
35,0503
2.325,35

KDZ.EREĞLİ'DE HAVA DURUMU

parçalı az bulutlu
parçalı az bulutlu 16o

SON YORUMLAR