HER ÇEŞİT AKIL TUTULMASI… Anlayacağınız o işler şehirden görüldüğü gibi değil
Kötülük çoğu zaman kendi sonunu hazırlar derler. Tersi durumda iyi gözüken şeylerin sonucunun kötü olduğu da vakidir. Kötü gözüken şeyler konusunda da aceleci olmamak gerek. Her işte bir hayır vardır derler ki yüzde yüz doğru olduğu şüpheli olsa da birçok kez doğru çıkmış bir hipotezdir bu.
Bizim bölgenin ahalisinin yüzde yetmişi, seksenli yıllara kadar köylerde(ve bugünün beldelerinde-zira o günlerde hiç biri belde değildi) yaşardı. Bugünlerde bu oranın tam tersi… Yüzde yetmiş civarı şehir merkezlerinde ikamet ediyor. Şehirde yaşayanların kendi problemleri var bunlara girmeyelim.
Fakat köy yaşantısı seksenlerde ne kadar meşakkatliyse bugünlerde de o kadar meşakkatli. Buğday, mısır, fasulye, domates, biber, hatta arpa, keten gibi mahsullerin üretildiği alanların çoğunda artık fındık üretiliyor. Tahıl üretimi minimum seviyeye geriledi. Bundan daha fazla gerilemesi demek artık tahıl üretilmemesi demek oluyor.
İşte her türden nebatatın mahsul verdiği, ağaçların meyvelerin ağırlığından büküldüğü o günlerde, köylerde lokal lojistik ihtiyaçları için hayvanlardan yararlanılırdı. Çoğu evde bir çift öküz vardı. Sonra araziler bölündü, bu devasa hayvanları besleme imkanı kalmadı. Tek bir nesillik süre içinde binlerce yıllık öküz, karasaban, dört masif tekerlekten oluşan öküz arabaları kayboldu, yerine katır ve eşekler geldi. Gelenek icabı olsa gerek, bu ikinci nesil esnasında da evin süt ihtiyacı için inek beslenmesine devam edildi.
Köy hayatı öyle kolay değildir. Çalışmak, sürekli çalışmak gerekir. Köyde iş asla bitmez. Hepsini yapmaya razı olsanız da öyle dış engeller vardır ki aşılması mümkün değildir.
Yukarıda anlatılan ikinci nesilden sonra, bizim köyün hayvanlarının otladığı meralar ile köyün arasından Ereğli Zonguldak karayolu geçti. Yoldaki trafiği aşıp hayvanları meraya götürmek zahmet olunca hayvan sayısı hızla azaldı. Buna bir de karayolu kenarında aylak aylak gezen ineklerin, hayvan hırsızları tarafından çalınması -fiiliyatta kesilerek etinin götürülüp kemiğinin bırakılması şeklinde-sonucu, inek besleyenler de pes etti. İnekler olmayınca ot nakledecek katır ve eşeklere ihtiyaç azaldı. Bunlar da üçüncü neslin toprağa egemen olduğu dönemde birer birer ortalıktan kayboldu. Netice, yukarıda sayılan türden tarımın sona erip, bahçe dışına çıkmayan bir üretim modeline boyun eğmek oldu.
Anlayacağınız yıldızlı şehirler için ulaşımı kolaylaştıran bir devlet yatırımı bizim köyde hayvancılığın köküne incir suyu döktü.
HAYVANSEVERLİK PARADOKSU
Aaa… Yazık olmuş diyebilirsiniz. Ancak mesele bu kadar değil. Hayvanları keyif için müsabakalarda hırpalamak doğru değildir. Yetmişli yıllarda kümes hayvanlarının bir bölümünü ördek, hindi, kaz gibi hayvanlar oluşturuyordu. Tahıl üretimi sona erince tavuklar haricinde kalan kümes hayvanlarına da veda ettik.
Yine de her köyde bir iki kişi yine de kaz yetiştirmeyi sürdürdü. Bunun nedeni, kaz yetiştirmenin para getiren bir iş olması değil. Bu kişiler kazlarını köy meydanlarında seyirlik olarak dövüştürmek için tutuyordu. Öyle bir bilgi dağarcığı geliştirmişlerdi ki kaz nesli güçlü ırkların çaprazlanması sonucunda ebat olarak büyümüştü. Sahipleri onları çocukları gibi seviyordu. Onları öpüp koklarlar, kollarını ısırtırlardı –hala kaz yetiştiren kişilerin kollarında morluklarını görebilirsiniz. Kazlarına en sevdikleri otları bulabilmek için dere tepe dolaşacak kadar tutkulu olan başka bir tür hayvansever var mıdır bilmem. Kaz yetiştiriciliği bir iş değil, bir hayat biçimidir neredeyse.
Geçtiğimiz senelerde bir ara, komşu köylerden birinin futbol sahasında gerek kıyaslamak, biraz da dövüştürmek için bir araya getiren kaz yetiştiricileri, henüz daha toplanma aşamasındayken Jandarma tarafından baskına uğradı. Kaz yetiştiricilerine cezalar yazıldı, kazlar müsadere edilip başka bir ilçedeki hayvanat bahçesine götürüldü.
Jandarmanın yaptığı yasaları uygulamak. İlk bakışta hayvanları da koruyor gibi… Ama ilk paragrafta belirtilen durumu hatırlayın. Arkadaşlarının karşılaştığı müeyyideyi işiten, yaklaşık sekiz köyde yaşayan kaz yetiştiricilerinin yaklaşık yarısı, evlerindeki kazın tirit (Kaz eti ve yufkayla yapılan bir tür yemek) olmasının hane ekonomileri için daha yararlı olduğuna karar verdi. Anlayacağınız hayvanları korumak için yapılan bir müdahale, koruma eyleminin amacını çok aşan bir hasarla sonuçlandı.
PATPATLARI SATALIM, ŞEHRE YERLEŞELİM, CIVATA YERİZ…
Motorlu çapa makineleri, nam-ı diğer patpatlar, karayolunda seyahat için yapılmamıştır ve donanım olarak düşük hızlarla, kısa mesafelerde seyretmeye uygundur. Genelde engebeli arazilerde ilerlediklerinden aşırı yük sevmezler. Bazılarında direksiyon, çoğunda ön takım yoktur. Fren dediğiniz ise son dönemde geliştirilen bazı türler haricinde sadece arka tekerlerde vardır.
Aletlerin bu özellikleri yüzünden yaz aylarında patpat kökenli yaralamalı ve ölümlü kazalar yaşanır. Haliyle kırsalda asayişten sorumlu olan Jandarma ekipleri de bu konuda uyarıcı çalışmalar yapıyor, henüz uygulandığını işitmiş olmasam da cezai müeyyide hatırlatmalarında bulunuyor.
Buraya kadar okuyup, konunun nereye gittiğini anlamışsanız, duyarlı okur olarak tebrik edilmeniz gerek. Şehirden bakılınca, şehir yaşamının inceliklerinden bihaber köylüler için, patpatların otomobilin muadili olduğu vehmine kapılabiliyor insan. Oysa bugün çıkardığı ses yüzünden patpat denilen bu aletler, bir nesil öncesinin terk ettiği atların ve eşeklerin muadilidir ve halen bölgede bir miktar fındık ve diğer tür tarım yapılıyorsa, bu araçlar sayesinde yapılabiliyor. Bu aletlerin satışı ve tamiri için bölgede kurulmuş devasa bir altyapı var, bu bakımdan dolaylı istihdam katkısı da azımsanacak gibi değil.
Aha şuraya yazıyorum. Yarın patpat sahiplerine fındık çuvallarını naklederken ceza yazılmaya başlansın, bu aletlerin neredeyse hepsi hurdalıkları boylayacak, geriye kalan tarım ürünlerinin üretimi de neredeyse sona erecektir. Sonra patpatları satar, meyve sebze yerine de cıvata yeriz. Bu bir kehanet değil. Öküzler, eşekler, katırlar da yok olmadı mı? Tarlalar önce çayır oldu, sonra hayvanların otlaması için zaman kalmadan fındık tarlasına dönüştü. Artık bu hayvanlar bulunabilse bile onların iaşesini sağlayacak türden tarım çok sınırlı.
Yani öyle basit bir mesele değil ama çözümsüz de değil. Bu meselenin çözümü, tuttuğun yerde ceza tehdidinde bulunmak değil, bu araçların kullanımı için standartlar belirlemek, teknik donanımlarını daha güvenli hale getirilmesinin yollarını aramak olmalı. Yoksa iyi niyetle yapılan girişimlerin sonunun kötüye çıkması örneğine yeni bir halka eklersiniz sadece.
Anlayacağınız, bu işler sizin şehirden gördüğünüz gibi değil.

YORUMLAR
Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ Tarafından Yazılan Son Yazılar

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?
24.7.2023 15:12 1920Her sene 24 Temmuz’da basın mensupları için kutlama mesajları yayınlanır. Adı üstünde Basın Bayramı ya… Gelec... Devamını oku >>

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE BİR EREĞLİ…
20.6.2023 13:54 1693Gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada, realitenin ne olduğundan ziyade, kimin haklı olduğu veya kimin neye sahip olduğu, neye s... Devamını oku >>

GEÇEN HAFTA, BU HAFTA
9.2.2023 15:05 1666İçimden hiç yazı yazmak gelmiyor… Daha doğrusu ne yazsam yetersiz olacağını bildiğimden, klavyemden utanıyor, be... Devamını oku >>

BEKLEYEREK DEĞİL, ÇALIŞARAK…
1.1.2023 13:20 1375Karadeniz Ereğli yeni yıla okulda akran zorbalığının bir örneğini konuşarak girdi. Bir meslek lisesinde dört öğrenci, eng... Devamını oku >>

İL OLMA TALEBİ YA DA EREĞLİ’YE SAĞIR OLMAK…
23.12.2022 17:05 11192020 Aralık ayında, neredeyse tam iki yıl önce bu konuyu yine yazmışım. “Karadeniz Ereğli, taleplerini merkezi idareye aktarm... Devamını oku >>

KÖŞE YAZARLARI


PİYASALAR
KDZ.EREĞLİ'DE HAVA DURUMU


SON YORUMLAR
