EREĞLİ KAYMAKAMI, SEMERCİ, SAZAN VE BOR’UN PAZARI

İzzet ASLANBAY

Önce bir fıkra…

Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler oynamaya başladılar.

Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu.

Ona geldiler:

-"Haberin yok herhalde, semercimiz öldü" dediler.

-"Ne olmuş öldüyse?"

-"Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür olacağız..."

-"Nasıl bir özgürlükmüş bu!"

-"Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız..."

-Yaşlı eşek gülmüş:

-"Şaşarım aklınıza" demiş.

-"Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur."

***

5 Mart Cuma günü sabah saatlerinden itibaren Karadeniz Ereğli Kaymakamı İsmail Çorumluoğlu sosyal medyada, salgınla mücadele tedbirlerini denetim amaçlı görüntüleri gündeme getirilerek kişisel yorumuma göre bir linç kampanyasının merkezine kondu.

Çorumluoğlu yaklaşık 3 aydır adı çeşitli “iftira” ve “dedikoduyla” sokağa düşürülmeye, kendini savunamaz, konuşamaz hale getirilmeye çalışılıyordu.

Bu “iftira” ve “dedikoduların” kaynağı kimdi, amaçları neydi bilemiyorum, ama kimse Çorumluoğlu’nu sahiplenmesin, savunmasın gibi bir hedef de taşıyordu bu sokak kampanyası.

Bu kampanyanın bir finalle taçlandırılmasını beklemiyor değildim. Ancak bu düzeyde bir finali de aklımın ucundan geçirmiyordum.

Asıl sorun hem sokak hem de sosyal medya kampanyasının dayandırıldığı “haklı zemin”di.

Salgın tedbirleri odaklı, “halka zulmeden” bir kaymakam ve geçmiş dönemde Ak Parti’den milletvekilliği aday adayı oluşu da işin içine katılarak, muhaliflerin önüne “Ak Partili Kaymakam” künyesiyle atılacak, parçalatılacak bir kaymakam…

Planın ilk ayağı ve ikinci ayağının başlangıcı başarılı uygulandı.

Sokak, özellikle salgın dolayısıyla tezgah açamayan, açsa da iş yapamayan esnaf neredeyse tüm uygulamaların sorumlusu olarak kaymakamı görmeye başladı. Farklı dedikodularla da soslanan bu “zalim kaymakam” imajı oluştu. Bunda Çorumluoğlu’nun tarzı, üslubu etkili olmuş mudur? Olabilir. Ama o devede kulak kadar etkili olmuştur. Hani nerdeyse sokağa çıkma yasağının, iş yerlerinin kapalı olmasının tek sorumlusu Kaymakam Çorumluoğlu idi. Oysa Kaymakam Çorumluoğlu, hükümet, bakanlık ve valilik tarafından önüne konan talimatları uyguluyordu ve tüm kuralcılığına rağmen gerekli durumlarda insani bir esneme gösteriyordu.

***

İşte bu hal ve şerait içinde konu sosyal medya, özellikle twittera düştüğünde ve neredeyse ülke gündeminin ilk sırasına oturduğunda Ereğli’de olaya “kaymakam bana yan baktı”, “dik konuştu”, “satışımı engelledi” gibi bakan bireysel çıkış sahipleri ile kaymakamı kontrol etmek, etkisizleştirmek, isteyen bir kesim “kaymakam gidici” diye ellerini ovuşturdu.

Kaymakamı etkisizleştirmek, kontrol altına almak isteyen, direk veya dolaylı linç kampanyasına ateş taşıyanlar bir yana, hiç farkında olmadan kaymakamın teşhir ve linçinden garip bir haz alan ve asıl çoğunluğu oluşturan kesimin durumu tam da yaşlı semercinin hikayesindeki gibiydi. Tabii burada semer-eşek benzetmesinin sadece bir benzetme olduğunu söylemeye gerek duymuyorum.

***

Cuma günü öğlen saatlerine geldiğinde sosyal medyadaki linç kampanyası artık ulusal kanallara düşmüş, herkes Ereğli’yi ve Ereğli Kaymakamını konuşuyordu. O andan itibaren yapılması gereken tek şey vardı. Makamı, siyasi görüşü, eleştiri konusu yapılabilecek kusurları bir yana linç edilen bir insanı sahiplenmek. Bu kişi kaymakam da olabilir, milletvekili de olabilir, belediye çalışanı bir taşeron işçi de…

Rüzgarın en sert estiği bu saatlerde insani ve vicdani bir sorumlulukla Kaymakam Çorumluoğlu’nu destekler mahiyette sosyal medya hesabımdan bir paylaşım yaptım.

Akşama kadar birçok telefon, mesaj ve yorum aldım. Konuya insani olarak yaklaşıp destekleyen dostlarımın dışında söylenenlerin özeti şuydu…

Ak Parti’nin kaymakamını niye savunuyorsun?

Valilik bile çok sonra açıklama yaptı…  (Sen sazan mısın?) vb. vb…

Cevabım açık. Konumu, görevi, siyasi görüşü beni bağlamaz. Tanıdığım (bu suçlamaları hak etmediği anlamında tanıdığım) birisi çok hadsiz bir haksızlığa uğruyorsa buna susamam.

***

Sonra ne oldu?

İlerleyen saatlerde Valilik kurumsal düzeyde destek açıklaması yaptı. Akşam saatlerinde İç İşleri Bakan Yardımcısı’ndan benzer bir açıklama geldi. Bir gün sonra Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın yerinde ve kapsamlı destek açıklaması geldi.

Kişisel olarak benim adalet ölçüm bu işte daha başından “taraf” olmaktır. Evet, makamı, siyasi görüşü, kusurlu yanları her ne olursa olsun, kişi haksızlığa uğramışsa iki kelam edebilmeliyiz. Varsın “sazan” olalım.

Valilik, bakanlık, belediye başkanlığı onayıyla resmiyet kazanmış bir “taraf” olma değil. İnsani ve vicdani bir “taraf” olmak.

Eşekle başladık, eşekle bitirelim…

Fırtına dinmiş ve artık kaymakamı savunmak “resmi bir göreve” dönüşmüştür. Başka bir deyişle “Bor’un pazarı” geçmiştir… Artık “eşeği Niğde’ye” sürme zamanıdır…

İzzet ASLANBAY Tarafından Yazılan Son Yazılar