Eğitim Sen Zonguldak Şubesi tarafından yapılan yazılı
açıklamada, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın TV kanallarında yaptığı
açıklamalarla TEOG yerine getirilecek yeni sistemde bir kez daha değişikliğe gidildiğinin
öğrenildiği belirtildi.
Eğitim Sen açıklamasında yeni sınav sistemine ilişkin şu
ifadelere yer verildi:
"Getirilen yeni sistemle sadece 8. Sınıftan soru sorulacağı,
sınavda soru sayısının 90, sürenin ise 135 dakika olacağı, sınavın tek oturum olacağı
ancak oturumun bir ara ile bölüneceği belirtildi.
Bakanlık yetkililerinin her gün yeni açıklamalarla
öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin kafasında yeni soru işaretleri
yaratması, herkesten çok öğrencilerimizin emeklerinin ve geleceğinin ne kadar
ciddiye alındığını da göstermektedir!
Öyle ki sınav sistemleri ile ilgili yapılan değişikliklere
dair kamuoyu ile paylaşılan bilgilerin iş bilmezlikten mi, öngörüsüzlükten mi,
yoksa eğitimi yönetenlerin neredeyse tamamının eğitim alanının dışından
olmasından mı kaynaklandığına yanıt üretmeye çalışmak dahi artık
anlamsızlaşmıştır. Çünkü MEB'in temel stratejisi sorun çözmek, öğrencilere
nitelikli eğitim hizmeti sunmak değil; inşa etmek istediği "Yeni Türkiye"
hedefinde toplum mühendisliğini sürdürmektir.
Soru sayılarında yapılan artış, soru sorulacak derslerin
seçimi, sınav oturumu arasında verilecek ara ve sınav puanı hesaplanırken 3
yanlış sorunun 1 doğru soruyu etkisizleştirmesine dair yürütülecek tartışmalar,
büyük resmi görmemizi engellemekte, tartışmanın odağını kaydırmaktadır.
ELEŞTİRİLER DİKATE ALINIYOMUŞ GİBİ YAPILIYOR
Kamuoyundan gelen eleştiri ve önerileri dikkate alıyor-muş
gibi yürütülen ve aslında yap-boz tahtasına dönüştürülen yeni sistemin temel
hedefinde bir değişiklik bulunmamaktadır. Yeni sınav sisteminin temelinde,
sınava giren öğrencilerin sadece %10'un "nitelikli" okullara yerleşeceği
gerçeği karşımızda durmaktadır. Geriye
kalan öğrencilerin ise adrese dayalı kayıt sistemiyle semtlerinde bulunan
okullara yerleşecek olması gerçeği değişmemektedir. Bu durum varlığını koruduğu
sürece eleştirilerimiz geçerli olmaya devam edecektir.
Yeni sınav sistemi mercek altına alındığında aşağıdaki
eleştirilerimizin ne kadar ağır sonuçlar yaratacağı ortadadır. Şöyle ki;
Adrese dayalı kayıt sistemi, semtler arasında bulunan
ekonomik eşitsizlikler sürdüğü sürece yoksul aile çocuklarının aleyhine
olacaktır. Okulların koşulları ve olanakları eşit hale getirilmeden öğrencinin
semtinde bulunan okula gitmeye zorlanması, çocukların bu eşitsizliğe mahkûm edilmesi
anlamına gelmektedir. Hâlbuki her çocuk öğrenim görmek istediği okulu seçme
hakkına sahip olmalıdır.
NİTELİK İFADESİ İFLASIN İFŞASIDIR
Sınavla öğrenci alacak okulları ve almayacak okulların
bizatihi Bakanlık tarafından "nitelikli ve niteliksiz" olarak ayrılması, eğitim
hizmetinin nitelik sorunun açık bir ifşasıdır. Oysa Milli Eğitim Bakanlığının
görevi tüm okullarda nitelikli eğitim verilmesini sağlamaktır.
Sınavla öğrenci alacak okulların nasıl belirleneceği
tartışma konusudur. İmam hatip okulları dışında bulunan okulların ( Fen
Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Proje Okulları, Önünde Hazırlık sınıfı
bulunan Anadolu Liseleri) öğrenci kontenjanları 16 Eylül 2017'de çıkarılan
yönetmelik tarafından 5 şube ile sınırlandırılmıştır (Resmi Gazete, 16 Eylül,
MEB Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliği). Bu durumda 600 okula yerleşeceği ifade
edilen ilk %10'luk dilime girecek öğrencilerin çoğunluğunun imam hatip okullarına
yerleşmesi kaçınılmaz olacaktır. MEB acilen imam hatip okulları dışında bulunan
okulların kontenjan sınırlandırmasını kaldırmalı; tüm okullara eşit
yaklaşmalıdır.
Sınavda öğrencilerin akademik yatkınlığına dair bir ölçüm
yapılacaksa, ki iddia edilen budur, ölçüm aracı da hedefe uygun olarak
geliştirilmelidir. Soruların hazırlanacağı alan, soru sayısı ve süre bilimsel
yöntemlerle belirlenmelidir. Aksi durumda sınavın "geçerliliği ve
güvenilirliği" tartışmalı hale gelecektir. Sınavda "Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi" dersinden de 10 soru sorulacak olması bu açıdan anlaşılır ve kabul
edilebilir değildir. Ayrıca sosyal bilimler gibi temel bir dersten de soru
sorulmayacak olması yapılacak ölçüm ile ilgili tartışmaya yeni bir boyut
kazandırmaktadır.
ÖĞRENCİLER İSTEMEDİKLERİ EĞİTİM TÜRÜNE ZORLANACAK
Bakanlık yetkililerinin ayrı ayrı yaptıkları açıklamalar var
olan karmaşayı artırmaktadır. Milli Eğitim Bakanı adrese dayalı yerleştirme
sistemini açıklarken, öğrenciye açılan ekrandan öğrencinin önce okul türünü
seçeceğini, daha sonra ise seçtiği okul türünden 5 okulu tercih edeceğini ifade
etmişti. Ancak MEB Müsteşarı verdiği bir demeçte, öğrencilere açılacak ekranda
adresinin olduğu eğitim bölgesinde bulunan 9 okulun ekranda olacağını ( 3
Anadolu Lisesi, 3 İmam Hatip Lisesi, 3 Meslek Lisesi) ve öğrencinin bu 9
okuldan 5 seçim yapacağını belirtmiştir. Yani, Anadolu Lisesine gitmek isteyen
bir öğrenci 3 okulu kendi seçse dahi 2 okul daha seçmek zorunda olacağından,
kendi istemediği İmam Hatip ya da Meslek Lisesi türünden 2 okul daha seçmek
zorunda kalacaktır. Diğer bir deyişle öğrencinin istemediği bir okul türünde
eğitim almasının önü açılmış olmaktadır. Bu nedenledir ki MEB'in yaratmaya
çalıştığı "Hiçbir öğrenci istemediği okulda okumayacak" iddiasının içi
boşalmıştır. MEB, bir türlü kontenjanları dolmayan imam hatip okullarının
kontenjanlarını doldurmak gayesiyle milyonlarca öğrencinin hayalleriyle,
gelecekleriyle oynamaktadır ve bu tutumundan acilen vazgeçmelidir.
Öğrencilerin yerleşmeye esas puanı belirlenirken sınav okul
başarı puanının hesaplamaya dahil edilmemesi, yapılan değerlendirmenin sadece
sınavla sınırlandırılmasına ve okul yaşantısının bu süreçte etkisiz kalmasına
neden olacaktır. Yapılan değerlendirme süreç merkezli değil sonuç odaklı
olacaktır ki bu durum "okulun" tamamen işlevsiz hale gelmesi riskini
oluşturmaktadır.
ÖZEL OKULLARA YÖNELİM ARTACAK
Sınavla girilecek okul sayısının sınırlı olması ve ayrıca %
10'luk dilime giremeyecek öğrencileri bekleyen belirsizlikler, özel okullara
yönelimi artıracaktır. Sadece sınavla girilecek okul sayısının azlığı değil;
yeni sistem, çocuğunu eğitimdeki ideolojik kuşatmanın etkisinden bir nebze de
olsa kurtarmak isteyen velilerin özel okullara yönelmesine neden olmaktadır.
Dolayısıyla kamu okullarının, yoksul ailelerin çocuklarının bu ideolojik
kuşatmaya mahkum edildiği mekanlara dönüşme riski oldukça yüksektir.
Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki eğitimin hiçbir
kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunulmamalı,
eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan "sınav merkezli eğitim" anlayışı derhal
terk edilmelidir. Her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi
alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturmayı
hedeflemeden atılacak her adım, eğitimde yaşanan kaosu derinleştirmekten başka
bir işe yaramayacaktır."